12 Haziran 2014 Perşembe

11 Haziran

3. günümüze bir bilgisayarın nasıl çalıştığını anlamaya çalışarak başladık. Üstünde durduğumuz konular genel olarak yazılım ve donanım kavramlarıydı. Her gün kullandığımız ya da bir yerlerden duyduğumuz  kelimelerin nereden geldiğini anlamak en keyiflisiydi. 



Örneğin;
     - CPU, bit, Boolean ve programlama terimleri,
     - HD ve RAM'in farkları ve çalışma mekanizmaları,
     - işletim sistemlerinin (operating systems) karşımıza nerelerde çıktığı ve kısaca farkları,
     - bilgisayarların birbirine ya da internete nasıl bağlandığı, ve 
     - bu bağlantılara dikkat edilmezse neler olacağı, asıl konularımızdı. 
Sunucudan (server) çıkıp tüm binadaki ağı birbirine bağlayan sistemi ve depo bilgisayarlarını görmek ise işi daha da başkalaştırdı. Aksiyon filmlerinin hırsızlık ya da korsanlık kavramları kafamızda biraz daha oturdu diye düşünüyorum :) .

Yarınki "Python" girişimimizden önce, programlamanın mantığını anlamak ve sonuçlarını görmenin tadına varmak için "Scratch"(http://scratch.mit.edu)'da iki oyun yaptık. "Scratch", MIT'nin çocuklara ve yeni başlayanlara programlama'nın mantığını ve keyfini anlatmak için hazırladığı bir program. İlk oyunumuzda basit bir tenis oyunu programlamaya çalıştık. Bitirdiğimizde, her iki tarafta aşağı yuları hareket eden diskler ve ortadan rastgele hareket ederek başlayan bir top vardı. Eğer bir taraf topu karşılayamazsa, top diskin arkasına geçerek duruyor ve bir ses çıkarıyordu. Sonrasında, belirlediğimiz bir tuşla topu yeniden ortadan rastgele fırlatarak yeniden başlatıyorduk. İkişerli gruplar halinde yaptığımız bu oyunun çok da tatlı bir ödülü vardı :) Aynı takımlarla yaptığımız ikinci oyunda ise amaç, bir sepetle yukarıdan düşen cisimleri (elma, armut) yakalamak, durdurmak ve yine bir tuşla aynı cismi yukarıdan, rastgele bir yerden yeniden atmaktı. Eğer cismi yakalayamazsak da yere çarpınca duruyordu ve aynı tuşla yeniden atabiliyorduk. Önemli olan şey ise gerçekte olacağı gibi cismin aşağı indikçe hızlanmasıydı.
 
Ve bugünkü son işimiz oyun oynamaktı. İletişimin önemini, karşılıklı ve açık yapılması gerektiğini anlatan oyunda ikişerli eşlerden birisi bir cismi anlatırken, diğeri tahtaya çizmeye çalışıyordu. Çalışıyordu çünkü hiçbir zaman cismi kendisi göremiyor, eşinin anlattığına göre çiziyordu. Bazen çizen eşin soru sorma izni bile yokken, bazen gözleri kapalıydı; bazen anlatan eş, çizen eşin ne çizdiğini de göremiyordu, hatta bazen de hepsi bir aradaydı ve en az bu cümle kadar karışık durumlar çıktı ortaya :). Düşünün ne kadar eğlendik.


Sevgiler,
Elif    
            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder